CöL ÇAKALININ (COYOTE ) HIKAYESI - NAVAJO
                                                            
                               - Yuzlerce yil, binlerce yil once, hatta zaman daha icad edileden, insanoglu daha dunyaya misafir
                             inmeden cok once, kizil camurlu deli nehrin kanyonlarinda bir col cakali yasarmis. Kendi halinde,
                             kendine yetebilen, mutevazi bir cakalmis bu.  Ne nehirde balik avlayan kara ayi gibi kuvvetliymis, ne
                             o kayadan bu kayaya hoplayan nazli ceylan gibi zarifmis, ne kanyonun hakimi dag aslani gibi
                             cesurmus, ne yurudugu yerde iz birakmayan sansar gibi kurnazmis, ne de butun gun dusunen yasli
                             kaplumbaga gibi bilgeymis. Ama col cakalinin da gurur duydugu bir ozelligi varmis ki onu hor goren
                             tum hayvanlar onu bir yandan da kiskanmaktan kendilerini alamazlarmis. Col cakalinin cennetin ucsuz
                             bucaksiz cayirlarina layik oyle ihtisamli bir kuyrugu varmis ki, kizil kayalarin uzerinde alina salina
                             yuruken ilik aksam ruzgarinda  kuyrugu gunesten kopmus kadifeden alevler gibi dalgalanirmis. Ama
                             guzel kuyruklu col cakali yine de hic bir zaman hakettigi saygiyi gormedigini dusunur ve hayattaki en
                             buyuk istegi diger butun hayvanlarin bir gun ona kudretli dag aslani gibi gipta etmeleriymis. Sanki bu
                             yetmezmis gibi bir de bir derdi varmis guzel kuyruklu cakalin. Ama oyle kolay kolay cozulecek gibi
                             de  bir dert degilmis bu.  Oyle vahimmis ki bizimkinin hali, ilacina ermeden ne yasamdan medet
                             umabilirmis artik, ne de kara olumden. Ne miymis derdi? Kanyonlarin hakimi dag aslaninin guzeller
                             guzeli bir kizi varmis. Oyle alimli, oyle zarif, oyle buyuleyiciymis ki bu hatun, onu bir kez goren bir
                             daha goremezse kederinden olurmus. Bizim duygusal cakal da, uzerinize afiyet, kalbini on cebinde
                             tasiyanlardanmis. Kralin guzeller guzeli kizini gorunce, ne yapsin, gonlu oyle bir tutusmus ki, gozu
                             baska birsey gormez, akli baska hic birsey dusunemez olmus.  Eee gonul bu, kevgir degil ya. Icine
                             ask atesi bir girmege gorsun, bir daha disari sizmak bilmez. Zavalli mecnun cakal da askiyla yanip
                             tutusurmus boyle. Gelgelelim bizimki askini kralin kizina bir turlu itiraf edecek cesareti de bulamazmis
                             kendinde. Oyle ya, col cakali kim, cesur dag aslaninin sahane kizi kim? Kuvvetli ayi, kurnaz sansar,
                             bilge kaplumbaga, zarif ceylan dururken col cakalinin ne sansi olabilir ki? Olacak is mi?  Zavalli col
                             cakali o guzelim kuyrugunu havada dalgalandirirken bunlari kara kara dusunup kahrolurmus boyle.
                                                              

                             Gunlerden bir gun mecnun cakal yine cileyle ic cekerken kanyonda bir telastir baslamis. Huzursuz
                             sesler kayalardan seke seke  kizgin cole kadar yankilanmis. Meraklanan cakal, panik icinde bir
                             oraya bir buraya kosusan sansari durdurmus ve ne olup bittigini sormus. Nefes nefese kalan sansar
                             goz  yaslarina engel olamayarak bir cirpida olan biteni anlatmis. <<Felaket, felaket, basimiza felaket
                             geldi. Ah biz ne kusur isledik de boyle bir cezayi hak ettik? Nedir bu basimiza gelenler? Baris
                             icindeki guzel kanyonumuza yeralti dunyasindan sinsi mi sinsi  bir cingirakli yilan dadanmis.
                             Ruyalarimizi calip yerlerine korkunc ve karanlik kabuslar koyacakmis diyorlar.Vah basimiz, vah
                             vah?>> deyip aninda kaybolmus. Iyicene meraklanan col cakali yavas yavas hasmetli dag aslaninin
                             ini onunde toplanan endiseli kalabaligin arasina karismis. Dag aslani dusunceli dusunceli ininin  onune
                             cikmis ve halkini sakinlestirmeye calismis. <<Meraklanmayin>> demis, <<elbet bulunur bir caresi.>>
                             O gunun aksami hasmetli dag aslani kanyonun ileri gelen sakinlerini toplantiya cagirmis. Kuvvetli ayi,
                             nazli ceylan, kurnaz sansar, bilge kaplumbaga ve guzel kuyruklu cakal atesin etrafinda toplanmislar.
                             Kudretli dag aslani yuzundeki ciddi ifadeyi hic degistirmeden baslamis konusmaya. <<Ilahlar bizi
                             siniyor>> demis. <<Bize bu felaketi vererek gucumuzu, kudretimizi siniyolar. Tek caremiz cingirakli
                             yilani oldurmek. Ama kim yapacak bunu? Kim hem bir dag aslani kadar cesur, ayi kadar kuvvetli,
                             sansar gibi kurnaz, ceylan gibi atik, ve de kaplumbaga gibi bilge?>> Kimseden ses cikmamis. Dag
                             aslani bir an yutkunmus sonra devam etmis sozlerine. <<Coldeki tum ahaliye duyurun. Kim ki o
                             ugursuz yilani oldurur ve cesedini bana getirir, onu guzeller guzeli kizimla evlendirecegim. Benden
                             sonra bu kanyonun, bu kizil nehrin hukumdari o olacak>> demis. Bunu duyar da guzel kuyruklu col
                             cakali yerinde durabilir mi? Hevesle atilmis ortaya <<Kralim>> demis askin verdigi cesaretle,
                             <<cingirakli yilani ben oldururum>>. Ama meclisin diger uyeleri hic orali olmamislar. Alay etmisler
                             gozleri askiyla isil isil parlayan cakal ile. Sen de kim oluyorsun? Cingirakli yilani oldurmek senin
                             neyine demisler. Kudretli dag aslani once sessizce izlemis olan bitenleri. Fakat sonra oyle bir
                             kukremis ki inin kayalari tir tir titremis, atesin korkudan alevleri sonmus. Herkes sus pus kalmis.
                             <<Cakal efendi>> demis, <<bu dediklerim senin icin de gecerli. Eger cingirakli yilanin cansiz
                             vucudunu bana getirirsen seni kizimla evlendiririm, ve ben tanrinin yesil cayirlarina goc ettigimde bu
                             diyarlarin krali olursun.>> Dag aslaninin agizindan bunlari duymak col cakalini iyiden iyiye
                             heyecanlandirmaya ve ask hulyalarina daldirmaya yetmis.
 
                             Ertesi sabah daha gunes bile mahmurlugunu uzerinden atamadan alev kuyruklu cakal harekete
                             gecmis.  Dik kanyonun sarp kayalarini ustalikla tirmanan dag kecilerinin yardimiyla ve patilerinin
                             kanayip perisan olmasina aldirmadan kanyonun en sarp ucurumunun en ulasilmaz kayaliginda tuneyen
                             dev akbabanin huzuruna cikmis. <<Ey col semalarinin efendisi ulu akbaba>> demis basini egip
                             saygida kusur etmemeye calisarak.  <<Derler ki, siz  nerede olursa olsun olumun, kotulugun, ve
                             hastaligin kokusunu alabilir, tadini dilinizde hissedebilir, savkini gozunuz kapaliyken bile
                             gorebilirmissiniz. Kanyon ahalisine  musallat olmus melun cingirakli yilani bulup oldurmem lazim. Ama
                             onu bulabilmem icin once yardiminiza ihtiyacim var. Tanri askina yuzustu birakmayin beni.>> Akbaba
                             hic cevap vermeden gozlerini yummus, gagasini goge kaldirip havayi soyle bir koklamis. Sonra sanki
                             gaipten gelen bir ses ile <<Yilan gokkusagi kayaliklarinin kizil nehirle bulustugu noktadaki mantar
                             kayasinin altindaki bir delikte yasiyor>> demis ve susmus. Alev kuyruklu cakal basini saygiyla egip
                             akbabanin huzurundan ayrilmis ve gokkusagi kayaliklarina dogru yola koyulmus. Cok gecmeden
                             yolda camurlu deli nehrin uzerindeki kizil bir kaya uzerinde guneslenmekte olan bilge kaplumbagaya
                             rastlamis. Yasli kaplumbaga <<Kargalar anlatti, cingirakli yilanin yerini bulmussun. Aferim. Ama onu
                             deliginden nasil cikaracaksin, onu soyle bakalim?>> demis. <<Cingirakli yilan ruyalarimizin pesinde
                             degil mi? Ona istedigini verecegim.>> diye gizemle cevap vermis kendinden emin cakal. Gokkusagi
                             kayaliklarinin kizil nehirle bulustugu noktaya varinca, alt kismi zamanla asindigi icin bir mantara
                             benzeyen yuvarlak kayanin uzerine tunemis. Ve cevredeki herhangi birisinin rahatlikla anlayabiliecegi
                             bir sesle kendi kendine konusmaya baslamis. << Dun gece gordugum ruya ne manaya geliyor acaba?
                             Hasmetli dag aslaninin kizi ile opusuyordum . Birden ulu akbaba onumuze dogru suzuldu. Olumun
                             kokusunu aldigini soyledi. Olumun cok yakinda olduguna dair uyardi beni?>> Iste o anda, sanki
                             firindaki kurabiyelerin kokusunu alan bir cocuk gibi kayanin altindan ruyayi duyan cingirakli yilan
                             belirmis. Guzel kuyruklu cakal, bir puma gibi atilmis, bir ceylan gibi o kayadan bu kayaya sekip
                             yilanin uzerine cullanmis ve ne olup bittigini dahi anlayamayan cingirakli yilani kiskivrak yakalamis.
                             Yaptigi isten mest olmus bir sekilde gururla guzel kuyrugunu ruzgara karsi salivermis cakal.
                             <<Olmeden once soyleyecek bir sozun var mi>> demis kibirle. <<Olecegime uzulmuyorum>> demis
                             yilan <<herkes olur bir gun. Benim uzuldugum senin gibi cirkin kuyruklu sefil bir cakal tarafindan
                             oldurulmek>> Cakal bunu duyunca kulaklarina inanamamis. Pencesini yilanin boynundan kaldirip
                             kuyrugunu yilana dogru uzatmis ve <<Sefil yilan, senin gozlerin iyi gormuyor galiba>> demis
                             <<Bundan daha guzel kuyruk kimde var?>> Ama col cakalin kuyrugunu uzatmasiyla boynu kurtulan
                             cingirakli yilanin bir hamlede o guzelim kuyrugu isirip koparmasi bir olmus.  Kuyrugu kopan col
                             cakali cilgina donmus. <<Kuyrugum nerede? Kuyruguma ne yaptin? Kuyrugum? Guzelim
                             kuyrugum olmazsa prenses beni nasil begenir? Ne yapacagim ben simdi?>> diye debelenip durmus.
                             Oylesine kendinden gecmis ki, cingirakli yilanin serbest kaldiginin farkina bile varmamis. Eee
                             cingirakli yilan bu, yaratiklarin en sinsisi, bir kere serbest kalmaya gorsun, yerinde durur mu? Kotu
                             yilan bir hamleyle atilmis ve icin icin aglayan cakalin boynuna dislerini gecirmis. Oylesine sikmis,
                             oylesine batirmis ki sivri dislerini, zavalli col cakali tipki ulu akbaba gibi olumun kokusunu alabilmis,
                             tadini dilinin ucunda hissetmis. Aci ile simsiki kapattigi gozleriyle olumun savkini gormus. Cingirakli
                             yilan celik gibi cenesiyle zavalliyi oracikta oldurmus. Asik cakalin icinde sonmek bilmeyen o ates de
                             oracikta sonmus.
                                                                           
                               Anlatan  :Mike Smith [Teco-seth-ahne Coyote= Mütevazi kuyruklu cöl cakali (coyote)]
                                                      Navajo  öykü anlaticisi
 
                              Öyküyü nette gezinirken buldugum bir arkadasin sayfasindan aldim kendisine mail ile durumu ilettim
                             umarim olumlu karsilar  kendisine tesekkürlerimi iletiyorum.

                                                                                                              Geronimo  L.E

                                            ||back to main page||